İsyeri Hekimliginin Ülkemizdeki Tarihsel Gelisimini Opr. Dr. ŞÜKRÜ GÜNER tarafından verilen bilgilerle Çok İyi Anlamak Mümkün.. Ayrıca Prof. Dr. CAN TUNCAY tarafından gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar verilmekte.

BU ANLAMDA iŞ GÜVENLiĞi MÜHENDiSLiĞiNiN DAHA NE KADAR SÜRECiN BAŞINDA OLDUĞUNU ANLAMAK MÜMKÜN
Bilgin Candemir

TÜRKiYE iŞVEREN SENDiKALARI FEDERASYONU, ( http://www.tisk.org.tr/yayinlar.asp?sbj=ic&id=556 ) 'dan alınmıştır.

"İŞYERİ HEKİMİ İSTİHDAMINDA YAŞANAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ" SEMİNERİ
23 Mayıs 2002 İstanbul

PANEL               İŞYERİ HEKİMLİĞİNE ALTERNATİF MODEL: ULUSLARARASI UYGULAMALAR


BÜLENT PİRLER - Geçen oturumumuzda tam bir saatlik süre vermiştik ve oturum bu süreye riayet edilerek tam bir saatte bitirildi. Bu çok az oturumda gerçekleşen bir durumdur. Şimdi yeni panelimize geçmek istiyorum.

Yeni panelimizin başlığı "İşyeri Hekimliğine Alternatif Model-Uluslararası Uygulamalar." Oturum Başkanlığını PERYÖN Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Cihangir Kavuncu yapacaklar. Konuşmacılarımız ise Profesör Doktor Sayın Can Tuncay ve Sayın Şükrü Güner. Efendim, ben kendilerini kürsüye davet ediyorum. Buyurun efendim.

BAŞKAN : CİHANGİR KAVUNCU (PERYÖN Yönetim Kurulu Üyesi) - Sayın misafirler, öncelikle ben bu geç vakitte bizlerle olduğunuz için çok teşekkür ediyorum. Bu bölümde daha önce Bülent Beyin de söylediği gibi "İşyeri Hekimliğinde Alternatif Modeller ve Uluslararası Uygulamalar" üzerinde duracağız.

İki değerli konuğumuz var. Sayın Profesör Doktor Can Tuncay ve Operatör Doktor Şükrü Güner.

Ben kısaca biraz özgeçmişlerinden bahsetmek istiyorum. Daha doğrusu şu anda ne yapıyorlar onu belirtmek istiyorum. Prof. Dr. Can Tuncay Yeditepe Üniversitesinde Hukuk Fakültesinde hoca olarak görevini sürdürmekte, Dr. Şükrü Güner ise şu anda uzman doktor olarak ortopedi ve travmatoloji alanında çalışmakta. Kendisi daha önce Tabipler Odasında, hem Genel Sekreterlik görevinde, hem de Genel Konseyde bulunmuştur. Şu anda aynı zamanda Türk Hekimleri Dostluk ve Yardımlaşma Derneği Başkanıdır.

Ben çok vakit harcamadan konuşmacı sırasına göre Sayın Prof. Dr. Can Tuncay'a sözü veriyorum.

PROF. DR. CAN TUNCAY (Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bu güzel toplantıyı düzenleyen iki kuruluşa, TİSK’e ve PERYÖN’e teşekkürlerimi sunar ve buraya kadar gelme zahmetinde bulunan gerek meslektaşlarıma, gerek diğer dinleyicilere ve katılımcılara saygılarımı sunarım.

Efendim, sabahtan beri yapılan tartışmalar, konuşmalar belki bir noktanın gözden kaçırılmasına neden oldu. İşyeri hekimliğindeki amaç ne? Buradan belki hareket ederek bir çözüm bulabiliriz diye düşünüyorum.

I. GİRİŞ

Uluslararası Çalışma Örgütünün (ILO) 1944 yılında Philadelphia’da gerçekleştirdiği konferansta tüm çalışma alanlarında işçilerin yaşam ve sağlıklarının yeterince korunması Örgütün temel hedef ve amaçları arasında sayılmıştı. Nitekim ILO Anayasasının giriş kısmında da işçilerin genel ve mesleki hastalıklar ve işkazalarına karşı korunmasına ilişkin önlemlerin alınması sosyal adaletin gerçekleşme şartları arasında gösterilmiştir. Kuşkusuz işçilerin sağlıklı ve güvenli bir ortamda çalışmalarında işletmelerin de sayısız çıkarları vardır. Sağlıklı ve güvenli iş ortamı motivasyonu ve verimi arttırdığı gibi, işletmelerarası haksız rekabeti de önler. Çalışma ortamının işçiler için güvenli olmasında toplumun da çıkarı vardır. Çünkü sağlıklı çalışma ortamı, sağlıklı toplumun ön şartıdır. İşte işyerlerinde işçilerin sağlığını koruyucu ve onları iş tehlikelerinden uzak tutucu bir ortamı sağlamakta işyeri hekimlerine büyük görev düşmektedir.

ILO’nun İşyerlerinde Mesleki Sağlık Hizmetleri hakkındaki 1959 tarihli 112 sayılı tavsiye kararına göre "Bir işyerinin içinde ya da yakınında işçileri işlerinden ya da işyeri koşullarından kaynaklanabilecek her türlü zarardan korumak, özellikle işin işçiye uygun hale getirilmesi ve işçilerin uygun oldukları işlerde çalıştırılması ile işçilerin fiziksel ve ruhsal uyumuna katkıda bulunmak, işçilerin mümkün olabilecek en yüksek düzeyde fiziki ve ruhsal durumlarını oluşturmak ve sürdürmede katkıda bulunmak amacıyla kurulan hizmete mesleki sağlık hizmeti denir” (md.1). Mesleki sağlık hizmetlerinin rolü esas itibariyle önleyicidir (md. 6). İşyeri hekimliği hekimlere ait bir görev ise de genel sağlık hizmetlerinden daha farklı bir koruma ve iyileştirme hizmetlerini kapsar.

ILO ve Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) İşsağlığı Ortak Komitesinin 1950 yılında gerçekleştirdiği toplantısında yapılan iş sağlığı tanımına göre "Her türlü işte çalışan işçilerin fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik durumlarının muhafazası ve geliştirilmesi, çalışma şartlarından ötürü işçilerin sağlıklarının yitirilmesinin önlenmesi, çalışma sırasında sağlıklarını olumsuz yönde etkileyecek faktörlerden korunmaları, onların fizyolojik ve psikolojik yapılarına uygun bir işe yerleştirilmesi ve bunun sürdürülmesini, özetle işin işçiye, işçinin de işe uygunluğunun sağlanmasını amaçlar".

Yukarıdaki tanımlamalar ışığında işyeri hekiminin özelliklerini şöyle sıralayabiliriz.

1. İşyeri hekimliğinin temeli tıp eğitimi ise de endüstriyel tıp, ergonomi, endüstriyel psikoloji, ilk yardım, biyolojik izleme, patoloji, fizik, kimya, endüstriyel mühendislik, hijyen, sosyal güvenlik hatta idari ve sosyal konuları da içine alan genişlikte mültidisipliner bir hizmettir. Bir diğer ifade ile işyeri hekiminin bu alanlarda uzmanlaşmış olması gerekir.

2. Süreklilik arzeden bir hizmettir. İşçilerin çalışma ortamının ve yaşamının sürekli izlenmesi gerekir.

3. İşyeri hekimi her türlü hastalığın teşhis ve tedavisi ile uğraşmaz. Onun asli görevi çalışma yaşamından kaynaklanabilecek hastalıklara, sakatlıklara ve ölümlere engel olacak önlemleri almaktır. Hastalıkları, sakatlıkları önleyici tıbbi hizmet sunmaktadır. Buna "koruyucu tıp" diyoruz.

4. İşyerinin içinde veya yakınında bulunmalı, diğer bir ifade ile kolay ulaşılabilir olmalıdır. Her işyerinin kendine ait bir işyeri hekimi olması şart olmayıp, birkaç işletmeye hizmet veren ortak bir birimde olabilir. Yeter ki kolay ulaşılabilir olsun.

5. Nihayet, mesleğini işçi ve işveren taraflarından bağımsızca, her türlü etki ve baskıdan uzak, sebestçe yürütebilmeli, meslek ahlakına ve dürüstlüğe uygun hizmet vermelidir. (Bu konularda bak. A.M. Demircioğlu, Karşılaştırmalı Hukukta ve Türkiye’de İşçi Sağlığı ve İşyeri Hekimliği, KAMU-İŞ Dergisi, C. 4, sayı 2, Haziran 1997, s. 194 vd.).

II. ULUSLARARASI BELGELERDE İŞYERİ HEKİMLİĞİ

İş sağlığı konusu oldukça çok uluslararası sözleşmede yer almıştır. Nitekim ILO’nun 161 sayılı Mesleki Sağlık Hizmetleri Sözleşmesi (1985), işyerlerinde sağlıklı ve güvenli bir ortamın kurulması yoluyla işçilerin çalışırken fiziki ve fikri sağlıklarının yükseltilmesi, işçilerin fiziki ve fikri sağlık durumları ışığında işe uyumlarının sağlanması için esas itibariyle önleyici fonksiyonlar ifa etmeyi ve işvereni, işveren vekilini ve işçileri bilgilendirmekle görevli mesleki sağlık hizmetlerinin kurulmasını amaçlarken (md. 1), bu hizmetlerin hedefinin esas itibariyle koruyucu olduğunu belirtmiştir (md. 5). Üye devletler bu hizmetleri mevzuat, toplu sözleşme veya benzeri sözleşmeler ya da işçi-işveren kuruluşlarına danışıldıktan sonra yetkili makamlarca kabul edilecek bir usulle de kurabilirler (md. 6). Bu hizmetler herbir işletme içinde kurulabileceği gibi birden çok işletmeye hizmet verecek ortak servisler şeklinde de örgütlenebilirler (md. 7). ILO’nun İşyerlerinde Mesleki Sağlık Hizmetleri Kurulması ile ilgili 1959 tarihli tavsiye kararı da aşağı yukarı 161 sayılı sözleşme paralelinde hükümler içerdikten başka, bu hizmetler hepsi birden tüm işyerlerinde kurulamayacaksa ilk etapta sağlık riski en yüksek işyerlerinde, işçilerin sağlığını tehdit eden özel sağlık riskleri bulunan işyerlerinde, veya belirli bir sayıdan çok işçi çalıştıran işyerlerinde kurulması gerektiğini açıklamaktadır. Tavsiye kararına göre mesleki sağlık hizmetleri bir hekimin yönetiminde kurulmalı ve hekimler istenilen şekil ve düzeyde ilgilenebileceği işçi sayısından çok işçiye bakmamalıdırlar. İşyeri hekimleri işveren ve işçilere karşı tam mesleki bağımsızlıklarına sahip olmalı, mümkün olan ölçüde temel tıp bilgisi dışında endüstriyel hijyeni, acil yardım ve tedavi, mesleki patoloji ve gerekli mevzuat ve sair düzenlemeler konusunda bilgi sahibi olmalıdırlar. İşyeri hekimleri işyerlerine serbestçe girebilmeli, uygun aralıklarla işyerlerini denetleyebilmeli, işyerleri hakkında gerekli bilgileri alabilmeli ve teknik makamlara sağlığa zararlı durumların tespiti, tehlikeli durumların denetimi gibi hususlarda başvuruda bulunabilmelidirler.

Mesleki Sağlık Hizmetleri ile ilgili 171 sayılı ve 1985 tarihli tavsiye kararı da iş ortamının işçilerin sağlıklarının kontrolü, işçilerin sağlıklı çalışma ve kazalar konusunda bilgilendirilmesi, eğitimi, alıştırılmaları, ilk yardım, tedavi ve sağlık programları ve organizasyon konusunda benzer hükümler içermektedir.

Bu arada ILO’nun iş güvenliği ve sağlığı ve çalışma ortamına ilişkin 164 sayılı 1981 tarihli tavsiye kararını da hatırlatmakla yetinelim.

İş sağlığı ve iş güvenliği konusu AB ne dahil ülkeleri de oldukça meşgul etmiş bulunmaktadır. Nitekim AT nu kuran 1957 Roma Antlaşmasının 118 ve 118 a maddeleri, işçilerin meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı korunması konusunda üye ülkelerin gerekli önlemleri almaları, çalışma ortamının ve şartlarının iyileştirilmesi konusunda uyum sağlamaları gerektiğini öngörmektedir.T.C. tarafından da onaylanmış olan 1961 tarihli Avrupa Sosyal Şartı ise tüm çalışanların güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olma hakkına sahip olduklarını, sözleşmeci ülkelerin bu alanda gerekli yasal düzenlemeleri yapmakla yükümlü olduklarını öngörmüş bulunmaktadır (md. 3).

Çalışanların Sosyal Temel Haklarına İlişkin AB Şartında da üye ülkelerde işyerlerinde sağlık ve güvenlik koşullarının iyileştirilmesi ve uyumlaştırılması konusunda gerekli önlemlerin alınması öngörülmüştür (md.19). Bu çerçeve içinde işçilerin işyerinde sağlık ve güvenliklerinin korunması ve iyileştirilmesi için gerekli önlemlerin uygulanması hakkında 1989 tarihli 89/391 sayılı Konsey Yönergesinin ayrı bir önemi vardır. Yönergede işçilerin sağlık ve güvenliklerini korumak, iş kazalarını önlemek için daha etkin önlemlere başvurmak, yeni ve bilimsel teknikler kullanılmasından, çalışanın herşeyden önce bir insan olduğu kabul edilerek işçi ve işveren temsilcilerinin bu konuda ortak çalışmaları gereğinden, bu çalışmalardan doğan giderlerin kesinlikle işçiye yansıtılmamasından söz edilmekte, iş sağlığı hizmetlerini gerçekleştirmek için işletme içi önlemler yeterli olmuyorsa dışardaki uzman kurum ve kişilerden yardım istenmesi gereği vurgulanmaktadır (md.7).

III. YABANCI ÜLKE UYGULAMALARI

1. Genel olarak: Tespit edebildiğimiz kadarıyla işletmelerde işyeri hekimi çalıştırmak birçok ülkede yasal zorunluluk olarak düzenlenmiş, bazı ülkelerde ise işçi sağlığı ve iş güvenliğini sağlama işverene ait sorumluluk ve yükümlülük olarak kabul edilmekle birlikte işyeri sağlık hizmetlerinin sağlanması işverenlerin inisyatifine bırakılmakta veya toplu iş sözleşmeleriyle düzenlenmektedir.
Nitekim Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda, İşviçre, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde işyeri hekimi çalıştırmak yasal bir zorunluluk kabul edilmiş iken, İsveç, Norveç, Danimarka, İtalya, ABD, İngiltere, Hindistan gibi ülkelerde böyle bir yasal zorunluluk bulunmamaktadır. Bu husus ya işverenin inisiyatifine ya da toplu iş sözleşmelerine bırakılmıştır.

Belçika ve Hollanda’da elli veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde ya işletme içinde işyeri hekimi çalıştırmak ya da işletmeler arası bir sağlık tesisinden yararlanmak gerekmektedir. Bu ülkelerde işyeri hekiminin çalıştırılmaya başlaması ve işine son verilmesi işyerinde kurulu işçi ve işveren temsilcilerinden oluşan bir işçi sağlığı ve iş güvenliği kurulunun onayına bağlanmıştır. İsviçre’de işyeri hekimi çalıştırma ya da dışarıdan sağlama için en az işçi sayısı beştir.

Bazı ülkelerde belli risklere maruz kalan ya da belli alanlarda faaliyet gösteren işyerlerinde işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğu varken (ABD, İngiltere) bazı ülkelerde işyerinin büyüklüğüne ya da çalıştırılan işçi sayısına göre işyeri hekimleri full- time ya da part-time esasına göre çalışırlar (Fransa, Belçika, Tunus, Fas).

Yabancı ülke uygulamalarnıda Almanya ve Fransa’nın özel bir yeri vardır. Şöyle ki;

2. Almanya: Bu ülkede işyeri hekimliği ayrı bir kanunla düzenlenmiştir. 1973 tarihli Çalışma Güvenliği İçin İşyeri Hekimleri, Güvenli Mühendisleri ve Sair Uzman İşgücü Hakkında Kanuna göre işveren, işyerinde iş güvenliğini korumak ve iş kazalarını önlemek amacıyla işyeri hekimleri ve uzman işgücü çalıştırmak zorundadır. İşveren, işletmenin ve işçinin maruz kalabileceği kaza ve sağlık tehlikelerini, çalıştırılan işçi sayısını, işyeri organizasyonunu ve özellikle iş güvenliğini sağlama ve kazaları önlemede sorumlu kişilerin nitelik ve sayısını göz önünde tutmak suretiyle yazılı sözleşmeyle işyeri hekimi çalıştırmak zorundadır.
İşyeri hekiminin görevleriyle ilgili eğitimi almalarını sağlamak işverenin görevi olup bu hususta hekimlere ücretli izin vermek zorundadır. Eğitim giderlerini karşılamak işverene aittir (md. 2). İşyeri hekiminin görevleri uzun bir liste halinde sıralanmıştır (md.3). Bu hizmetler ve yasanın uygulanması o denli kapsamlı ve detaylı düzenlenmiştir ki doktrinde bunları yerine getirmenin çok sayıda işyeri hekimi ve bir uzman personel çalıştırılmasını gerektirdiğine, bunun da hizmetlerin gereğince yerine getirilmesini zorlaştıracağına işaret edilmekter. (Zöllner / Loritz, Arbeitsrecht, 4. Aufl, München 2000, s. 350-351).

Kural olarak işyeri hekimleri iş sözleşmesiyle çalıştırılırlar. Ancak küçük işyerlerinde vekalet veya istisna sözleşmeleriyle serbest meslek mensubu hekimlere de görev verilmektedir. İlginç olan nokta işyeri hekimi ve yardımcı güvenlik personeli çalıştırmada işyerinde çalıştırılan işçi sayısının alt sınırının bulunmamasıdır. Bir kişi de çalışsa işyeri hekim çalıştırılacaktır. Mamafih iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin işletme dışında bir sağlık servisinden elde edilmesi de mümkündür (md.19) (M. Löwisch, Arbeitsrecht, 4. Aufl., Düsseldorf 1996, s. 335)

Almanya’da işletmelerde sadece işyeri hekimi değil aynı zamanda güvenlik mühendisi, teknisyen, hemşire gibi sair sağlık personeli de bulundurulur (md. 5). Bu ülkede işyeri hekimleri ve diğer iş güvenliği personeli görevlerini ifa ederken işyeri kurulu ile birlikte çalışırlar (md.10). Bunlar iş güvenliğine ilişkin önemli konularda "işyeri kuruluna bilgi verirler, öneriler sunarlar. Önemle belirtelim ki, işyeri hekimleri ve yardımcı güvenlik personelinin işe alınmaları ve işlerine son verilmesi işyeri kurulunun onayına bağlıdır (md. 9). Yirmiden fazla işçi çalıştıran işyerlerinde işverenlerin ayrıca iş güvenliğinin koruma kurulu oluşturma zorunluluğu vardır. Kurul işveren veya vekili, işyeri kurulundan iki üye, işyeri hekimleri ve iş güvenliği görevlilerinden oluşur. Kurulun görevi iş güvenliğini sağlama, iş kazalarını önleme ve bu husustaki önlemlerin mevzuata uygun bir biçimde uygulanmasını sağlamaktır. Kurulun görevi danışma niteliğindedir. En az üç ayda bir toplanır (md. 11)

3. Fransa: Bu ülkede işyeri hekimliği Fransız İş Kodu’nun R.241-1, R.250-1 maddeleri arasında düzenlenmiştir. 106 madde içinde ve oldukça detaylı bir biçimde düzenlenmiş olan bu bölüm 1986 ve 1988 tarihli değişikliklerle son biçimini almış bulunmaktadır. Bu ülkede işyeri hekimleri esas itibariyle koruyucu hekimlik yaparlar. Bunlar işyeri hijyeni, bulaşıcı hastalıkların önlenmesi işçilerin sağlık durumlarının izlenmesi ve genel olarak çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve izlenmesi görevini yaparlar (R.241-2) (R.241-41). Eğer bir işletmede ayda en az 169 saat sağlık hizmeti verilmesi gerekiyorsa bağımsız bir sağlık servisi kurulması gerekir. Eğer bu hizmet ayda 20 saati geçmiyorsa işletmelerarası ortak bir sağlık servisinden de bu hizmet satın alınabilir. Hesaplama 20 işçiye ayda bir saat medikal hizmet verme şeklinde yapılır.

İşyeri sağlık servisleri işverene tabi olarak görev yapmakla beraber bunlar işyeri kurulunun denetimine tabidirler (R.241-3). İşyeri hekimlerinin göreve başlaması ve işine son verilmesi işletmelerarası çalışma komisyonunun onayına bağlıdır. Eğer bu komisyon onay vermiyor veya veremiyorsa bölge iş müfettişinin onayı gerekir. İşyeri hekimleri tam gün çalışacaklarsa belirsiz süreli iş sözleşmesi ile çalışırlar (J.C. JAVILLIER, Droit du Travail, 6. Ed., Paris 1998. s. 411).İşyeri hekimlerinin mutlaka işyeri hekimliği konusunda uzmanlık diploması almış olmaları gerekir (R. 241-29). İşyeri hekimleri bunun için oldukça ciddi bir sınavdan geçerler (R.242-15). 250 den fazla işçi çalıştıran işletmelerde ayrıca bir de sosyal servis kurulmalıdır. Burada çalışan iş danışmanları işçilerin işyerlerindeki yaşam koşullarının düzeltilmesi ve kolaylaştırılması konusunda danışma hizmeti verirler (R.250-1,2,3).

 4. Değerlendirme : Yukarıda kısaca değindiğimiz konuyla ilgili belli başlı uluslararası sözleşmede ve yabancı ülke uygulamalarında göze çarpan önemli özellikler şunlardır:

İşyerlerinde işçi sağlığı ve iş güvenliği konusu çok önemli ve ciddiye alınması gereken bir konudur. Bu konu toplum sağlığının da bir parçasıdır. İşyeri hekimleri bu konuda uzmanlaşmış, özel eğitim almış hekimlerdir. Temel görevleri koruyucu (önleyici) hekimliktir. İşyeri hekiminin uzmanlık edinmesi ya da bilgisini geliştirmesi için işveren hekime izin vermeli ve bunun giderlerini de üstlenmelidir. Belli sayıdan fazla işçi çalıştırılan işyerlerinde mutlaka bir işyeri sağlık biriminin kurulması ya da en azından işyeri hekimi çalıştırılması gerekir. Ancak belli sayıdan az işçi çalıştırılan işyerlerinde sağlık hizmetleri dışarıdan ortak bir sağlık biriminden de sağlanabilir. İşyeri hekimlerinin işyerinde çalışma biçimi esas itibariyle hizmet ilişkisine dayanırsa da bunun vekalet, istisna veya başka bir işgörme ilişkisine dayanması da mümkün olabilir.

IV. ÜLKEMİZDEKİ UYGULAMA VE YAŞANAN SORUNLAR

İşyeri hekimliği ile ilgili yasal düzenlemeler 1930 tarih ve 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha K.nun 180. maddesinde, 506 sayılı SSK’nın 114. maddesinde, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü’nün 91. maddesinde ve nihayet bu Tüzüğün 91. maddesine dayanılarak çıkarılan İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmeliktir. Bu düzenlemelerin ortak yanı sürekli olarak en az 50 işçi çalıştıran işyerlerinde işçilerin sağlık durumlarının denetlenmesi ve hastalıkları halinde tedavilerinin yapılması için işyeri hekimi bulundurulmasının zorunlu kılınmış olmasıdır. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği tüzüğünün 91. maddesine göre işveren Sosyal Sigortalar Kurumunca sağlanan tedavi hizmetleri dışında kalan işçilerin sağlık durumlarının denetlenmesi, ilk yardım, acil tedavi ve diğer koruyucu sağlık hizmetlerini düzenlemek üzere işyerindeki işçi sayısına ve işteki tehlikenin büyüklüğüne göre işyeri hekim ya da hekimleri sağlamak zorundadır. İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelikte ise işyeri hekiminin tanımı "iş hekimliği alanında belirli deneyim sahibi hekime denir" şeklinde yapılmıştır (md.3/a). İşyeri hekiminde bulunması gereken nitelikler ise iş güvenliği müfettişliğinde en az 3 yıl çalışmış hekim olma veya yetkili bir makam tarafından verilmiş bir iş hekimi sertifikasına sahip olma ya da yukarıda sayılan niteliklere sahip hekim bulunmadığı takdirde işyeri hekimliğine istekli herhangi bir hekim olmalıdır (md.6). İşyerinin hekiminin görev ve yetkileri yönetmelikte ayrıntılı biçimde gösterilmiştir (Bak. Md. 4 ve 5). Bu hususlara tebliğ konumuzun dışında kaldığı ve süremiz de sınırlı olduğu için değinmeyeceğiz. Ancak önemle belirteyim ki, 24.8.2000 gün ve 618 sayılı KHK md. 20 Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hak. 3146 sayılı Kanunun 12. md.nde değişiklik yaparak işyeri hekimleri ile bu konuda kontrol yetkisine sahip teknik elemanlara sertifika vermek ve teknik elemanların eğitimini sağlamak görevini İş sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğüne vermek suretiyle birçok tereddütü çözmüş bulunmaktadır. Ne var ki anılan KHK, Anayasa Mahkemesinin 31.10.2000 tarih ve 62/35 sayılı kararıyla iptal edilip iptal kararı 4.4.2001 de yürürlüğe girince ortaya bir boşluk çıkmış bulunmaktadır. Boşluk ise ne yazık ki hala doldurulamamıştır.

Aslında işyeri hekimlerinin eğitilmesi, denetlenmesi, işyerlerinde çalıştırılması, bunlara verilecek eğitim ve sertifika konularında kimin yetkili olduğu kısacası bu konuda "yetkili makamın" kim olduğu konusunda ötedenberi bir boşluk vardır. İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları Hak. Yönetmelikte sadece işverenin işyeri hekiminin mahalli tabip odasının aracılığı ile atayabileceği öngörülmüştür (md. 7). Türk Tabipler Birliği bir yandan bir hekimin diğer yandan kendi kuruluş kanunu olan 6023 sayılı K.nun işyeri hekimlerinin ikinci görev kabulünü tabip odalarının iznine bağlayan 5. md. hükmünü geniş yorumlayarak bu alandaki boşluğu fiilen doldurma yoluna gitmiş ve işyeri hekimi çalıştırma ile ilgili her türlü konuda kendini tek yetkili makam saymıştır. Sorunlar da zaten buradan kaynaklanmıştır.(Ö. Ekmekçi, İşverenlerin İşyeri Hekimi Bulundurma Zorunluluğu ve Tabip Odalarının Yetkisine İlişkin Sorunlar, Mercek Dergisi, Nisan 2001, s. 75). Doğrusunu söylemek gerekirse, işyeri hekimliği konusunda en yetkili makamın tıpla ilgili konumu olduğundan TTB olmasını doğal karşılamak gerekir. Ancak konunun işyerine, maliyete, sosyal sigortalara ve herşeyden önemlisi temel hukuk kurallarına ilişkin yönleri de vardır. TTB bu yönleri gözden kaçırınca ortaya bir kaos çıkmıştır. Her ne kadar yönetmelikte (md. 7) işverenin mahalli tabip odasının aracılığı ile işyeri hekimi atayabileceğinden söz ediliyorsa da buradaki atama İdare Hukuku anlarında bir idari tasarruf olmayıp (olması da mümkün değil) bu sözcük "çalıştırabilir" şeklinde anlaşılmalıdır. Esasen 7. madde işverenin mahalli tabip odasının bildireceği işyeri hekimi adaylarından dilediği ile sözleşme yapmakta serbest olduğu belirtilmiştir. Burada bir atama söz konusu olamaz. Mahalli tabip odaları da işyeri hekimi atama yetkisine sahip değillerdir. Uygulamada zaman zaman mahalli tabip odalarının işyeri hekimi listesi dışında işyerlerinde hekim çalıştırılmasına karşı çıktığı görülmekteyse de tabip odalarının böyle bir tekelci yetkiye sahip olmadıkları görüşündeyim. Zira yönetmeliğin 7. maddesinde işyeri hekimlerinin tabip odası aracılığı ile sağlanması işveren için zorunluluk olarak değil sadece bir olanak olarak öngörülmüştür (Ekmekçi, s. 76). İşveren yönetmeliğin aradığı niteliklere sahip bir işyeri hekimi ile tabip odası aracılığı dışında da anlaşabilir. Bu husus sözleşme serbestisi kuralının da bir sonucudur. 6023 sayılı Türk Tabipler Birliği Kanununun 5. maddesine göre özel kurum ve işyerlerinde çalışan tabiplerin diğer bir kurum veya işyerinin tabipliğini yani ikinci bir görev üstlenmeleri tabip odaları yönetim kurulunun iznine bağlıdır. Bu hükümden ne ilk kez bir işyeri hekimliğinin üstlenilmesinin ne de serbest çalışan bir hekimin bir işyeri hekimliğini üstlenebilmesinin tabip odasının iznine bağlı olduğu sonucu çıkarılabilir (Ekmekçi, s.79). Tabip odasının iznine tabi kılınan husus sadece bir kurum ya da işyerine tabi olarak çalışan bir işyeri hekiminin diğer bir kurum veya işyeri hekimliğini üstlenebilmesidir. Ekleyelim ki, ilgili mevzuatın hiç bir yerinde tabip odalarına işyeri hekimlerinin çalıştırılması için tip sözleşme hazırlayıp bunu taraflara empoze etme yetkisi de tanınmış değildir. Taraflar sözleşmenin içeriğini ve süresini diledikleri gibi düzenleyebilirler. Ancak işyeri hekimini çalıştırmaya başlayan, bunların görev yerini değiştiren ve iş sözleşmelerine son veren işverenler durumu 15 gün içinde mahalli tabip odasına bildirmek zorundadırlar (6023 sk. Md. 5/son).

Bu hususta Türk Tabipler Birliği tarafından hazırlanıp yayınlanan İşyeri Hekimi Atama Yönetmeliği ile buna dayanılarak çıkarılan İşyeri Hekimi Atama ve Uygulama Yönergesinin hukuki temelinin ne olduğu ve geçerliği konusunda ciddi kuşkularımız vardır. Zira 6023 sayılı yasanın hiç bir yerinde TTB ne böyle bir tasarruf yetkisi tanınmış değildir. Nitekim Danıştay 8. Dairesi yönergenin tamamı ile yönetmeliğin bazı maddelerinin iptali için açılan davalarda yürütmenin durdurulmasına karar vermiş bulunmaktadır (12.3.2002,E. 2001/4049, 22.5.2001, E.2001/366).Başka tebliğlerin konusuna girdiğinden burada bu hususlara fazla girmek istemiyoruz.

6023 sayılı K.nun TTBni tanımlayan 1. maddesindeki "tabipler arasındaki mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur" ifadesinden de Yasa koyucunun birliğe böyle spesifik bir yetki verdiği sonucu çıkarılamaz düşüncesindeyim. 6023 sayılı kanunun 1. maddesinden de 28/III. maddesinden, TTB ne işyeri hekimine ödenecek yıllık izin süresini belirleme yetkisi verildiği sonucu da çıkarılamaz.

İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik işyeri sağlık biriminin belirli bir işyeri tarafından kurulan ve iş hekimi denetiminde yardımcı sağlık personeli, sekreterya, genel hizmet personeli ile lüzumlu araç ve gereçlerle donatılmış birim olarak tanımlamış, işyeri ortak sağlık birimini de 50 den az işçi çalıştıran işyerlerinin bir araya gelerek kurdukları birimi olarak tanımlamıştır (md. 3). Hekimlerin görevlendirilmeleri kişi başına hizmet saati üzerinden değerlendirilecek olup, bu süre işçi başına ayda 15 dakikadır (md. 7/c).

Belirtelim ki işyerinde sürekli olarak 1000 ve daha fazla işçi çalıştırılıyorsa işyeri sağlık birimi kurmak ve burada full time çalışacak bir işyeri hekimi görevlendirmek zorunludur (md. 7/e). Bu tür yerlerde bir sekreter ve her 1000 işçi için bir hemşire çalıştırmak zorunluluğu da vardır (md. 9/c, 10).

Yönetmelikte ayrıca işyeri sağlık birimlerinde çalıştırılacak diğer personel ile birimin kurulacağı yerin özellikleri, bulundurulacak araç ve gereç hakkında da ayrıntılı hükümler yer almaktadır.

V. ÇÖZÜM ÖNERİSİ

Görülüyor ki işyeri hekimlerinin Çalışma Şartları Hak. Yönetmelik hükümleri benzeri ülkelerdeki düzenlemelerin pek gerisinde olmayıp, uluslararası sözleşmelerdeki prensiplerle de paralellik arzetmektedir. Bu nedenle mevcut modelden farklı yeni bir modele ihtiyaç olmadığı kanaatındayım. Burada en büyük sorun işyeri hekimi sertifikasını kimin vereceği, işyerlerinin işçi sağlığı yönünden kimin tarafından denetleneceği ve TTB nin bu alandaki görev ve yetkilerinin ne olduğu noktalarında toplanmaktadır.

Aslında Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiş olsa da 618 sayılı Kanun Hükmünde Karaname (md. 20) işyeri hekimliği sertifikası vermeye ve işyeri hekimliği ile ilgili eğitimi vermeye yetkili makam olarak Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına bağlı İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü olduğunu belirtmiş bulunmaktadır. Kanımca bu hususta TTB ni bir kalemde kenara itmek de doğru olmamıştır. Çünkü konu her ne kadar işçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgiliyse de sonuç itibariyle işyeri hekimi bir hekimdir. Temel eğitimi de tıptır. Bu konuları da her halde ya Tıp Fakülteleri ya da TTB en iyi bilir. Bu hususta bizce İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğü ve TTB ile ortak bir kurul kurulabilir ve yetki bu kurula verilebilirdi. İşyeri hekimlerinin mesleki denetimleri ise tamamen TTB ne ait olmalıdır. İşyerlerinin denetimi ise anılan müdürlüğün olabilir, doğrusu da budur.
Düşünceme göre İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları Hak. Yönetmelik hükümleri esas itibariyle içeriğini muhafaza etmek suretiyle Almanya ve Fransa’daki gibi ayrı bir yasa halinde düzenlenmelidir.Bu takdirde yasa daha bir inandırıcı olacağından uygulamadaki tereddütler giderilir, görev ve yetki kargaşası, TTB ile işyerleri arasında yaşanan çekişmeler ortadan kalkar.
Bu düzenleme içinde işyeri hekimlerine tedavi edici değil esas itibariyle koruyucu hekimlik görevi verilmeli, ancak işyerlerinde görülen her türlü hastalık ve sakatlıkların tedavisi ile görevlendirilmelidir. Yoksa her türlü tedavi hekimliği de bunlara verilirse işin esasına ters düşülür. İşyeri hekimlerine SSK hekimlerinin görevlerini üstlenme anlamına gelmemek kaydıyla reçete yazma, iki güne kadar istirahat verme yetkisi tanınması doğru olur. Bu imkan gereksiz işgünü kaybına engel olur.

Full time esasına göre işyerinde çalıştırılan işyeri hekimi ile işveren arasındaki hukuki ilişki hizmet akdinden başka bir şey olamaz. Ancak part time çalışan, başka yerlerde de çalışan ya da serbest meslek mensubu işyeri hekimi ile hizmet akdi yapma zorunluluğu olamaz. Bu tür bir hekim işyerinden aldığı ücret karşılığında serbest meslek makbuzu da verebilir. Bu ilişki bir hizmet akdine dayanmaz.

Tabip Odalarının işyerlerinde çalıştırılacak işyeri hekimlerini atama ya da işverenlere empoze etme yetkileri olmayıp bu konuda ancak aracılık edebilirler.

İşyerlerinde devamlı işyeri hekimi, hemşire vs. yardımcı sağlık personeli çalıştırma üretim maliyetini arttırıcı bir etki yapar. Bunu kimse inkar edemez. Bu nedenle uluslararası belgelerde de değinilen ortak sağlık birimi kurulması yöntemi özendirilmelidir. Yukarıda değinildiği gibi işyeri ortak sağlık birimi 50 den az işçi çalıştıran işyerlerinin bir araya gelerek oluşturdukları ve bir işhekimi denetiminde yardımcı sağlık personeli, sekreterya, genel hizmet personeli ile gerekli araç ve gereçle donatılmış sağlık birimi olarak tanımlanmıştır. İşyeri ortak sağlık birimi maliyeti azaltıcı etkiden başka, muayene ve tedaviler işyerinde gerçekleşeceğinden gereksiz işgünü kayıplarını da azaltıcı, işletmelerarası denge ve işletmelerarası karşılaştırma yapma olanağı sağlayıcı bir yarara da sahiptir (Bak. Ulusal İş Sağlığı ve İşyeri Hekimliği Günleri, 27-29 Nisan 2001 Bursa, s. 115). Maliyeti düşürücü ve özendirici etkiye sahip olması göz önünde tutulduğunda belki en az 50 işçi çalıştırma sınırının daha yukarı çekilmesinde (örneğin 100 veya 200) yarar olabilir. Hem bu değişiklik ülke şartlarına daha uygun düşer.

Böyle bir girişim içinde birbirine mümkün mertebe yakın işletmeler bir araya gelerek işyeri ortak sağlık birimi oluşturmalıdırlar. Çünkü işyeri hekimine kolay ulaşılabilir olma önemli bir koşuldur. Organize sanayi bölgelerinde bunu gerçekleştirmek daha kolay olabilir. Böyle bir oluşum içinde kuruma ve işletme giderlerine her işletme çalıştırdığı işçi başına düşen gider oranında katılacaktır (Yön. Md. 8/9). Bu oluşumda her işyerinden birer temsilci, bölge çalışma müdürlüğünden ve yerel tabip odasından birer temsilci ile ortak sağlık biriminde çalışacak bir işyeri hekiminden oluşan bir koordinasyon kuruluna da görev verilebilir. Belirtelim ki işyeri ortak sağlık birimi kurmak şart olmayıp aranılan şartları haiz özel bir sağlık tesisi ile ortak sözleşme yapılması ve hizmetin buradan satın alınması şeklinde bir yol da benimsenebilir. Mevzuatın buna engel bir yanı yoktur düşüncesindeyim. Varsa da değişiklik yapılabilir.

İşyeri ortak sağlık birimleri işe alınan işçilerin periyodik sağlık durumlarının, kronik hastalıklarının izlenmesi, gebelik izlenmesi, poliklinik hizmeti, ilk yardım, acil müdahale ve hastaneye sevk, koruyucu aşılama, güvenli ortamın sağlanmasına ilişkin önerilerde bulunma, işyeri hijyeni ve iş güvenliği denetiminin sağlanması, iş kazalarını önleyici önlemler alma gibi görevleri yerine getireceklerdir. Kuşkusuz bu birimlerin verecekleri hizmetin de işçi başına ayda en az 15 dakika süreyi karşılayacak biçimde olması aranacaktır.

CİHANGİR KAVUNCU - Sayın Tuncay'a çok teşekkür ediyoruz. Şimdi söz sırası Şükrü Güner'de.

OPR. DR. ŞÜKRÜ GÜNER (TTB Eski Genel Sekreteri) - Sayın Başkan, kıymetli dinleyiciler; ben işyeri hekimliği konusunda; bu sertifika kurslarının açılmadan evvelki konumunu yaşamış, Türk Tabipleri Birliği’nin yöneticiliğini yapmış, ilk defa açılan sertifika kurslarını bizzat yönetmiş, daha sonra da sertifika kursları çalışmalarında uzun yıllar hizmet vermiş bir kişiyim. 1930 yıllarda Umumi Hıfzısıhha Yasası ile işyeri hekimliğini yasal düzenleme altına almış bir ülkeyiz.Avrupa'nın daha gündeminde olmadığı bir dönemde gündemimize girmiş işyeri hekimliği. Bugün bulunduğumuz ortam ise, Avrupa Ülkelerinin çok gerisinde ve sorunlarla dolu...

Hekimliğin ve iş hayatımızda işyeri hekimliğinin, 1987 yılına kadar, adeta derin bir uykuda olduğunu tespit ediyoruz. 4 Temmuz 1980 tarihinde çıkartılan "İşyeri Hekimlerinin Çalışma Şartları ile Görev ve Yetkileri Hakkındaki Yönetmelik" ten aldığı güçle Türk Tabipleri Birliği 35. Büyük Kongresinde, hekimlere, iş hekimliği alanında sertifika verme konusunda çalışma kararı alır ve bunun için kurslar düzenlenmesi çalışmalarına başlar. Ve ilk kurs Şubat 1988 de İstanbul'da açılır. İşte bu tarihte hem hekimler hem de işverenler uykudan uyanır. Kursa katılan hekimler isyan ederler. Bizim tıp diplomamız var. İkinci diploma da nereden çıktı? diye. Halbuki Yönetmelik açıktır. "İşyeri hekimi bu alanda sertifika sahibi hekimdir" demektedir. Pekala tıp eğitiminde iş hekimliği alanında hiçbir eğitim görmediğini de bilmektedir... Kurs başlaması ile işverenler de isyan etmektedir. Güzel güzel idare ediyorduk, bu kurs ta nereden çıktı? diye. TTB nin "kurs açma, sertifika verme yetkisi yok" demektedirler. Bakanlığa şikayetler ederler. Yasal yollara başvururlar... Sonuç aradan 15 yıl geçer. Kesintisiz kurslar devam etmiştir. Tabii bir kısım sorunları da taşıyarak...

Ben uzun yıllar Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi ve İstanbul Tabip Odasında yöneticilik yaptım. Sertifika öncesi durumu da, sertifika sonrası durumu da yakından yaşadım. Sertifika öncesinde İstanbul'da 217 işyeri hekimi vardı. 50-60 hekim tarafından paylaşılmıştı bu işyerleri. Kiminin 5 - 6 hatta 12 işyeri vardı. Yasal zorunluluk kağıt üzerinden yerine getiriliyordu. Sertifika kursları ile işyeri hekimliğinin gündeme alınması ile işyeri hekimi çalıştıran işyerleri sayısı hızla arttı. Bugün bu sayı İstanbul'da 3000’e ulaştı. İşyeri hekimi çalıştırmayacağım diyen, işyerleri çıktı. Yasal yollara başvuruldu. Çalıştırmayan bir büyük işyeri personel müdürü 3 ay hapis ve para cezasına, bir başka işyeri buna ilaveten 7 gün de işyerinin kapatılması ile cezalandırıldı. Bu işyerlerinin isimleri ve mahkeme kararları ben de var. İsteyene de özel olarak açıklayabilirim. Hekimler, eskiden çalıştıkları işyerlerini 2’ye indirmek istemediler. Direndiler. Düşündük taşındık, ne yapalım? diye. Sonunda direnenleri tabip odası disiplin kuruluna verdik. Onlarca hekim ceza aldı. Bu çalışmalardan sonra, bugün artık 2 den fazla işyerine bakan işyeri hekimi kalmadı.

Sertifika kurslarına niçin başlamıştık? Hiç te öyle hekim istihdamı amacı önde gelmiyordu. Öncelikli düşüncemiz; Hekimlere tıp eğitiminde olmayan, iş hekimliği alanında, mezuniyet sonrası eğitim vererek, onların bu eksiğini tamamlamak ve çalışanların sağlığını korumak ve dolayısıyla üretimin sürekliliğini ve verimliliğini artırmaktı. Tabii ki, hekimlere yeni iş alanı yaratmak, hekim emeğini korumak ve iş güvenliğini sağlamak gibi hedefler de bundan sonra geliyordu...

Şimdi işyeri hekimliği uygulaması alanında 15 yıllık bir deneyimimiz var. Bu tecrübe sonucu şunu açıkça ifade ediyorum: İşyeri hekimliği uygulamaları, işverenlerin ve hekimlerin ortak çıkarınadır. Dolayısıyla onların örgütleri olan Türk Tabipleri Birliği’nin ve Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu’nun ortak çıkarınadır. Şimdi oturmuş bu iki kuruluş kıran kırana kavga ediyor. Sabahki oturumda bunu yaşadık. Ama asıl sorumlu ortada yok. O görünmemekle, konuşmamakla bu sorundan sıyrılıyor. Asıl sorunun sahibini biraz sonra açıklayacağım, 15 yıllık çalışma şunu göstermiştir: Türk Tabipleri Birliği olarak bizim ve Türkiye İşveren Sendikası olarak işverenlerimizin işyeri hekimliği uygulamalarında hataları olmuştur. Bunu söylemekten çekinmeyelim. Birbirimize açık davranmazsak sorunu çözemeyiz. Çıkarlarımız ortaktır. Ama kavga ediyoruz.

Öncelikle işyeri hekimi çalıştırmak, yasal bir zorunluluktur. Kaçış yolları aramamalıyız. İşyeri hekimi çalıştırmayı mali bir yük olarak görmemeliyiz. Türk Tabipleri Birliğinin sertifika verme yetkisi yok, kurs açma yetkisi yok gibi, tartışmaları bırakalım. Yönetmelik çıkalı 7 yıl oldu. Hiçbir kuruluş işyeri hekimi eğitimine ve sertifika vermeye talip olmadı. Böyle bir çalışmayı başlattığı için Türk Tabipleri Birliğine teşekkür etmeliyiz. İşyeri hekiminin aldığı sorumluluğu işveren olarak küçümsememeliyiz. İşyerinde bir kaza oldu. İşçi öldü. Savcı ve hakim karşısına kim çıkacaktır? Belki de kim suçlu bulunup ceza alacaktır? Tabii ki işyeri hekimi. Böyle bir sorumluluk taşıyan başka bir çalışan var mıdır? Gereği gibi görevini yapan işyeri hekiminin o işyerine kazandırdıkları hiç hesaplanmış mıdır? Bunlar yapılsa idi, ikide bir işyeri hekiminin ücretleri gündeme getirilmez, diğer çalışanların ücretleri ile karşılaştırılmazdı.

Hekim kuruluşu olarak bizlerin de hatalı davranışları oldu. İşyeri hekimliği çalışmalarının başından itibaren uzun yıllar emek vermiş bir kişi olarak bunları söylemekten çekinmedim, söyledim de. Örneğin: Tabip Odasının işyeri hekimi atama yetkisi yoktur. Yasa açıktır. Tabip Odası " konumu uygun olan hekimleri işverene bildirir, işveren de bunlardan birisi ile sözleşme yapmakta serbesttir". Ama ben kurs eğiticiliği yaptığım zamanlarda, işverene tek bir isim bildirerek, bu hekimle sözleşme yapmayı dayatan tabip odası gördüm. İkaz ettim. Anlatamadım. Bu ve bunun gibi daha başka uygulama hataları da yaşanmış olabilir... Hekimlerimiz işyeri hekimliğini genel olarak gelir kapısı olarak gördüler. En fazlası bir "ek görev" olarak gördü. Halbuki iş sağlığı asli bir görev olarak görülmeliydi. Artık bundan sonra da işyeri hekimliğini, sadece işyeri hekimliği yapan hekimlerden seçmeliyiz. Tam-süre işyeri hekimliği yapma sürecini başlatmalıyız.

Aramızda çözülemeyecek sorunlar yoktur. Sorunların hepsi karşılıklı müzakere ile çözülür niteliktedir. Ortada sorunun asli sahiplerinden biri, yani Sosyal Sigortalar Kurumu yoktur. 506 Sayılı Yasanın 114.maddesinin yanı sıra 124. maddesi "Kurum, sigortalıları, sağlık durumlarını kontrol amacıyla, istediği zaman sağlık muayenesine tabi tutabileceği gibi, koruyucu hekimlik bakımından gerekli her türlü koruyucu tedbirleri de alabilir." demektedir. Evet, şimdi burada durmak lazım. Demek ki, Kuruma yasa ile "koruyucu hekimlik bakımından koruyucu tedbirler alınması" görevi verilmiş. Peki, SSK nerede? Niçin işyerlerinde sigortalılarına korucu sağlık tedbirlerinin alınmasında, yer almaz? Yasa ile verilen asli görevlerden biri de bu değil mi? Yoksa SSK' ya yasa ile tıpta uzmanlık eğitimi yap görevi mi verilmiş? İstanbul'da 11 SSK Hastanesi var. Bunlardan en büyük 6 tanesi "Eğitim ve Araştırma Hastanesi. "Şimdi burada sendika temsilcileri var. Soruyorum Size. İşçileriniz dahiliye uzmanı, ortopedi uzmanı, göz uzmanı yetiştirsin diye mi SSK'ya prim veriyorlar? Siz işverenler, yoksa siz mi, tıpta uzman yetişsin diye mi prim veriyorsunuz?...

Dünyanın en yüksek prim ödeyen ülkelerinden birisiyiz. Ödenen primler hiç te SSK' nın görevi olmayan tıpta uzmanlık eğitimi gibi alanlara harcanıyor. SSK'nın görevi sağlık hizmetidir. Uzmanlık eğitimi vermek değil. Çalıştırdığı hekimlerin ve personelin eğitimini ve bilimsel konumunun geliştirmesini sağlayacağı, başka yöntemler vardır.

Şimdi size söylüyorum. SSK görevi olmayan bu alanı bırakıp, bu alanda harcadığı paraların yarısını, hatta daha azını, sigortalıların koruyucu sağlık tedbirlerinin alınmasında harcasa veya harcamalara katkıda bulunsa, iş sağlığı sorununda önemli ölçüde iyileştirmeler sağlanmaz mı? İşte burada ortak çıkarları olan işveren - işçi ve hekim örgütlerinin SSK'nın kuruluş amaçlarındaki görevlerini yerine getirmesi için mücadele etmesinin önemine işaret ediyorum. İşyeri hekimliği ve iş sağlığında yaşanan sorunların çözüm yolunu da bu çerçevede düşünüyorum.

Teşekkür ederim.

CİHANGİR KAVUNCU - Teşekkür ederiz.

Ben kısaca konuşmacıların neler söylediğini özetlemek istiyorum. Sayın Prof. Dr. Can Tuncay, bize işyeri hekiminin tarifini verdikten sonra kısaca işyeri hekimliğinin özelliklerinden bahsetti ve işyeri hekimliğinin asli görevinin koruyucu hekimlik olduğunu söyledi. Daha sonra ülke uygulamalarından bahsetti. Bilhassa Fransa ve Almanya'daki uygulamalara girdi ve kendi önerilerini sundu. Sayın Dr. Şükrü Güner de, biraz geçmişine de giderek işyeri hekimliği nereden geldi, eğitimlere nasıl başlandı, en son olarak da kendi alternatiflerini sundu.

Ben genel görüşme kısmında daha öneki oturumda konuşmacı olan Sayın Lütfü Fırat, Sayın Dr. Nihat Yüksel ve Sayın Dr. Haluk Başçıl'ı da buraya çağırıyorum. Soruları alacağız, daha sonrada oturumu kapatacağız. Buyurun Efendim.

OPR. DR. ŞÜKRÜ GÜNER - Şimdi tabiî görüşlerimi çeşitli ortamlarda, çeşitli toplantılarda söyledim. Bu toplantılardan bir tanesi de Türk Tabipler Birliği’nin yaptığı 2. Ulusal İşçi Sağlığı Kongresidir. İnternet ortamındaki hekimler tartışma grubunda, çeşitli konuşmalarda, tartışmalarda bulundum, düşüncelerimi söyledim. Söylemekten de çekinmem, hatta bir zamanlar derslere de gidiyorum. Balıkesir Tabip Odasına işyeri hekimliği dersi verirken, Balıkesir Tabip Odası'nın tek hekim gönderdiğini orada öğrendim, yapamazsınız dedim. Tartıştık. Doğru neyse onu daima söylerim.

Yalnız "işyeri hekimi çalıştırmamanın yolları var" deniliyor, ben size yolları olmadığını söyleyeyim. 1593 sayılı Yasanın 282. maddesi, açın bakın, hapis cezaları, işyeri kapatma cezaları ile doludur. E-mail’iniz varsa, ben kurum ismi vermek istemiyorum, 3 ay meslekten men ve para cezasına çarptırılmış büyük bir işyerimiz vardır ayrıca 3 ay meslekten men, 7 gün işinin kapatılması cezasına çarptırılmış yine İstanbul’da büyük bir işyerimiz vardır, size mahkeme kararıyla birlikte gönderebilirim.

"NEDEN İŞ VE MESLEK HASTALIKLARI UZMANLIĞI" KONULU Dr. HALDUN SİRER ve VAHİDE BİLİR ARASINDAKİ SÖYLEŞİ  için tıklayınız