Yeni Türk Ceza Kanunu hekimleri nasıl etkileyecek?
Hekimlerin hastalarına karşı sorumluluk alanlarında
değişiklik olacak mı? Aynı zamanda bir hukukçu olan Taksim
Eğitim ve Araştırma Hastanesi başhekimi Doç. Dr. Ahmet
Çolak, hekimleri yakından ilgilendiren konuyla ilgili
olarak görüşlerini şu şekilde dile getirdi:
“Kamuoyunda Avrupa
Birliği ilerleme raporlan ile üyelik görüşmelerinin yoğun
bir şekilde tartışıldığı yılın son aylarında Türkiye Büyük
Millet Meclisinde yeni Türk Ceza Kanunu (TCK) kabul
edilmiştir. Dikkatlerin zina ile ilgili hükümlere
odaklandırıldığı bir ortamda, Yasanın getirdiği diğer
düzenlemeler yeterince tartışılmamış, yasa alelacele
Meclisten geçirilmiştir. 1 Nisan 2005 de yürürlüğe girecek
olan bu Yasa, hekimler aleyhine yorumlanabilecek çok
sayıda hüküm içermektedir. Getirilen yeni yasadaki
düzenlemelere geçmeden önce mevcut(eski) duruma bakmak
yerinde olacaktır.
Hekimlik uygulamaları esnasında istenmeden ortaya
suçlar nedeniyle hekimler, mevcut(eski) TCK'nun 455 ve 459
maddelerindeki hükümlere göre yargılanmaktadır. 455.
maddede taksirli adam öldürme ve 459. maddede ise taksirli
haksız fiiller düzenlenmiştir. Mevcut(eski) TCK'da taksir
ayrı
bir başlık olarak tanımlanmamış, 45. maddede suçlarda
istisnai bir kusurluluk türü olarak kabul edilmiştir.
Yukarıda bahsedilen maddelerde taksir oluşturan
hareketleri saymıştır.
Her iki maddede: "tedbirsizlik veya dikkatsizlik veya
meslek ve sanatta acemilik veya nizamat ve evamir ve
talimata riayetsizlik ile" bir kimsenin ölümüne veya
yaralanmasına neden olmayı suç sayılmış ve belirli cezalar
öngörmüştür. Bir başka değişle, TCK taksir şekillerini 4
başlıkla sınırlandırmıştır. Bunlar: 1- tedbirsizlik,
2-dikkatsizlik, 3- meslek ve sanatta acemilik ve 4- düzen,
direktir ve genelgelere aykırı harekettir. Bu maddelerde
16.07.1964 yılında 501 nolu Kanunla eklenen birer fıkra
ile "verilecek cezalar, kusurun derecesine göre sekizde
birine kadar indirilebilir" denmiştir.
Yeni TCK, taksiri bir istisna olmaktan çıkarmış, adeta
normal bir kural haline getirmiştir. Dahası çoğu ceza
hukuku yazarlarınca ağır bir şekilde eleştirilen bilinçli
taksir kavramını da yasa metnine katmıştır. Yeni TCK 22.
maddenin (2) fıkrasında: “Taksir, dikkat ve özen
yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun
kanuni tanımında belirtilen neticesinin öngörülmeyerek
gerçekleştirilmesidir.” olarak tanımlanmıştır. Aynı
maddenin (3). fıkrasında ise bilinçli taksir
düzenlenmiştir. Şöyle ki: “Kişinin öngördüğü neticeyi
istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde
bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suçlara ilişkin
ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.”
Hekimler tarafından gerçekleştirilen başta cerrahi
olmak üzere tüm girişimler, hastalar yönünden belirli bir
risk oluştururlar. Bu riskler, hekimlik mesleğindeki
uygulamaların doğasından kaynaklanmakta, büyük bir kısmı
hekim tarafından gerekli dikkat ve özen gösterilmiş olsa
bile kaçınılmazlık niteliği taşımaktadır. Buradaki riskler
izin verilen risk çerçevesinde kaldığında bunun tıp
dilindeki adı komplikasyondur. Taksirin asli unsurlarını,
istenmeyen olumsuz sonucu bilme ve sonucu öngörmeme
(istememe) oluşturmaktadır. Bir hekim, hastasına uygulamış
olduğu girişim esnasında ne gibi istenmeyen sonuçların
ortaya çıkabileceğini bilir, ancak hiçbir hekim bunların
olmasını istemez. Hekimler göstermesi gereken dikkat ve
özeni göstermesine karşın istenmeyen bunun gibi sonuçlar
ortaya çıkabilir. Bu sonuçlar, sadece ülkemizde değil tüm
dünyada böyle olmaktadır. Komplikasyon adı verilen bu
tipteki olaylarda artık hekimin şahsi bir kusurunun
varlığından söz edilemez.
Yasa koyucu tarafından Kanun metnine konulan bilinçli
taksir belki de diğer alanlardaki olumsuz davranışları
engellemek için verilecek cezayı ağırlaştırıcı unsur
olarak düşünülmüş olabilir. Yeni TCK komplikasyonu
tanımamaktadır. Bununla ilgili istisnalara yer
verilmemiştir. Bu çok ciddi bir eksikliktir. Yasa bu
haliyle kaldığı taktirde, her bir komplikasyon, taksir,
hatta bilinçli taksir olarak kabul edilip yorumlanacaktır.
Bu biz hekimler olarak kabul edilemez bir durumdur.
Mevcut(eski) TCK'da, yukarıda belirtildiği üzere taksirli
hareketler 4 başlık altında tek tek sayılmıştır. Hekimler,
karşılaştıkları somut bir olayda kendi tutum ve
davranışlarının bu başlıklardan hiç birine girmediğini
ispat etmeleri daha kolaydı. Yeni TCK ile getirilen
düzenlemede “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık" gibi
çok daha soyut bir ölçüt getirilmiştir. Hekim istenmeyen
bir olay başına geldiğinde, nasıl ve ne şekilde bu
yükümlüğüne aykırı hareket etmediğini ispatlayacaktır? Bu
durum, hekimlerin daha kolay suçlanmaları ve yargılanıp
ceza almalarının yolunu açacaktır.
Mevcut(eski) TCK'nun 455. maddesinde yer alan taksirli adam
öldürmeye ilişkin hükümler, yeni TCK'nun 85. maddesinde
değiştirilerek taksirle adam öldürme başlığı altında
yeniden yazılmış ve bu suçlara verilecek cezalar
artırılmıştır. Ayrıca mevcut yasa metninde yer alan
cezanın hakim tarafından 1/8 kadar indirilebileceği
ifadesi ise kaldırılmıştır. Bu maddenin yeni şekli
şöyledir: “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi,
üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.”
TCK 459 maddesindeki haksız fiillere ilişkin hükümler,
yeni TCK 89. maddesinde Taksirle Yaralama olarak daha
ayrıntılı bir şekilde kaleme alınmış, yeni cezayı artıncı
durumlar tanımlanmıştır. Bu maddenin birinci fıkrasında;
"Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya
da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç
aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile
cezalandırılır." ifadesi yer almaktadır. İkinci fıkrada:
"'Taksirle yaralama fiili, mağdurun; a) Duyularından veya
organlarından birinin sürekli zayıflamasına, b) konuşmada
sürekli zorluğa, c) yüzünde sabit ize, d) yaşamını
tehlikeye sokan bir duruma, e) vücudunda kemik
kırılmasına, f) gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce
doğmasına neden olmuşsa, verilecek ceza, yarısı oranında
artırılır." denmektedir. Üçüncü fıkrada ise: ((Taksirle
yaralama fiili, mağdurun; a) İyileşmesi olanağı bulunmayan
bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine, b)
duyularından veya organlarından birinin işlevini
yitirmesine, c) konuşma ve çocuk yapma yeteneğinin
kaybolmasına, d) yüzünün sürekli değişikliğine, e) gebe
bir kadının çocuğunun düşmesine, neden olmuşsa, verilecek
ceza, bir kat artırılır. " ibaresi vardır.
Yeni TCK 85. ve 89. maddelerine göre yapılacak
uygulamalar ve getirilecek yorumlar, hekimler acısından
çok sıkıntı doğuracak niteliktedir. Çünkü hekimlik
mesleğinin uygulamaları esnasında doğal olarak sakatlık ve
ölüm olayları meydana gelebilmektedir. Örneğin bir beyin
veya kalp ameliyatından sonra ölüm veya geçici yada kalıcı
sakatlıklarla karşılaşılmaktadır. Tıp dilinde morbidite ve
mortalite olarak bilinen bu özel durumlar, yeni TCK'ca
tanınmamaktadır. Bu kavramlarla ifade edilen, tüm dünya
tıbbının kabul ettiği durumlar, yapılacak yorumlarla çok
rahatlıkla taksirli adam öldürme veya yaralama
sayılabilecektir. Böyle bir ihtimalin varlığı bile
hekimleri huzursuz etmeye yetecek, hekimlerin ölüm ve
sakatlık riski bulunan girişimleri uygulamaktan
kaçınmalarına yol açacak, bunun sonucunda binlerce hasta
hak ettikleri tedavileri alamama durumu ile karşı karşıya
kalacaktır.
Yeni TCK ile getirilen ve biz hekimleri yakından
ilgilendiren insan üzerinde deney yapılmasının
yasaklanması, tıbbi bilimsel çalışmaların sıkı kurallara
bağlanması ve çocuklar üzerinde her ne suretle olursa
olsun bilimsel deney yapılamasının engellenmesi (m:90)
olumlu gelişmelerdir. Keza doku ve organ ticaretinin
engellenmesine yönelik hükümler (m:91) de yerinde ve
olumlu düzenlemelerdir.
Sonuç olarak, yukarıdaki hususlar düşünülmeden,
kamuoyunda tartışılmadan, sırf AB istedi diye alelacele
TBMM geçirilip yasalaştırılan yeni TCK, biz hekimler başta
olmak üzere bir çok meslek çalışanı için son derece ağır
ve o oranda da haksız olan düzenlemeler içermektedir.
Mevcut(eski) TCK'da bulunan, hekimlerin uygulamalarından
şikayetçi oldukları hükümler, getirilen yeni yasayla
hekimlerin durumlarını daha da kötüleştirmektedir. Yasanın
getirdiği hekimler aleyhine olan, bir başka değişle, hekim
hakları yönünden bir geriye gidişin söz konusu olduğu bu
yeni düzenlemeleri hekimler olarak kabul etmemiz ve
onaylamamız mümkün de değildir. Yasanın yürürlüğe gireceği
1 Nisan 2005 tarihinden önce dünya tıbbınca çok iyi
bilinip kabul edilen, tıbbi uygulamaların doğasından
kaynaklanan komplikasyon, morbitide ve mortalite gibi
hekimlik pratiğinde bilinen oranlarda karşılaşılan
gerçeklikleri içeren özel düzenlemelerin yapılması
zorunluluğu vardır. Bu zorunluluk tüm zamanlara oranla bu
gün daha da artmıştır.“
Bilgin Candemir'den; Yukardaki yazı
15.10.2005 de yayımlanmasına rağmen 01.nisan.2005 den önce
kaleme alındığı anlaşılmaktadır. Yasa 01.Haziran.2005 de
yürürlüğe girmiştir, yürürlüktedir.
Mevcut
kelimelerinin yanına (eski)
ifadesi tarafımdan eklenmiştir. Ayrıca, yazıya destek
vermediğimi de belirtmek isterim. Zira "hiçbir iş insan
sağlığını tehlikeye sokacak (hayatını kaybedecek, hele hiç
değil) kadar önemli değildir" sözüne sadık kalmamız mümkün
değil. Sonuç olarak, yönetmelik, tüzük ve kanunların tarif ettiği
yaptırımları yapmayan (sadece hekimler değil)
işveren (veya vekilleri) şartlara bağlı olarak
bilinçli taksir
ile suçlanabilecektir.
|